1831-1910
Selahadin Üniversitesinin öğretim görevlerinden Dr. Muhamed Ahmed Said , Şeyh Riza Talabani’nin Koyî’den önce Kerkük’e eğitimi için gittiğini, Seyid Muhamed Bilax ve Haci Mela Abdullah Said Hilmi’nin yanında Arapça dersleri aldıktan sonra Koyî’ye gittiğini yazıyor.(Şêx Reza Talabani, le Nêwan Stayîş û Daşorîn da, Kovarî Rodar, hejmar 53, sayfa 39) Daha öncede vurguladığım gibi Şeyh Riza Talabani Koyî’den sonra Suleymaniye’deki “Mizgeftî Gewre” de eğitimini sürdürüyor. Şeyh Reza Türkçe eğitimini “Mizgeftî Gewre” de yapıyor. Dr. Maruf Xeznadar “ Şeyh Riza’nın babası Şeyh Abdulrahaman kendisinden sonra Kerkük’deki Kadiri Talabani Tekkesinin başına geçmesi onu özel bir eğitimden geçirdiğini” yazıyor.(Dr. Maruf Xaznedar, Şêx Reza(1837-1910) Jiyan û Şîîrî le Rûyî Ruxsar û Naverokewe, Rodar, sayfa 4) Şeyh Riza eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul’a bir sefer yapmak istiyor. Dr. Xaznedar’a göre Şeyh Riza Talalabani 1856 yılında, Dr. Said’e göre ise 1860 yılında İstanbul’a ilk ziyaretini yapıyor. Şeyh Riza İstanbul’da iki yıl kalıyor. Şeyh Riza bu ziyareti esnasında İstanbul’da bir devlet adamı ve aydınlarla tanışıyor. Fakat, Şeyh Riza İstanbul’da iki yıl kaldıktan sonra geri Kerkük’e dönüyor. Bu arada Şeyh Riza’nın babası vefat etmiş, Şeyh Riza büyük kardeşi babasının yerine Kerkük’teki Talabani Tekkesinin başına geçmişti. Ayrıca Dr. Xaznedar’ın aktardığına göre Şeyh Ali “Xiriç ve Talaban köylerini Şeyh Riza’ya bırakmış” fakat, “Qerehesen, Leylan ve Talabani tekkesinin çevresindeki tüm mülkiyetleri kendisi almıştı” diyor. Bu durum ister istemez iki kardeş arasında sorun oluyor. O dönemler Şeyh Riza’nın bazı şiirleri halk arasında ses vermiş ve bölgedeki bir çok Kürd ileri gelenleri Şeyh Ali’yi destekleyerek Şeyh Riza’yı dıştalama yoluna gidiyorlar. Aslında Şeyh Ali Şeyh Riza’ya haksızlık etmiş ve babasından kalan mal ve mülkleri adil bir şekilde paylaşmamıştı. Bu esnada Şeyh Ali Talabani Şeyh Riza’nın sert hicivlerine hedef olmaya başlıyor. İki kardeş arasındaki sorunlardan sonra Şeyh Riza Kerkük’ü terkediyor ve Koyi şehrine gidiyor. Şeyh Riza’nın dayısı o dönem Koyî’deki Kadiri Tekkesinin murşidi idi.. Şeyh Riza’nın amacı dayısından para alıp İstanbul’a gitmekti. Dayısı Şeyh Riza’yı çok sıcak karşılıyor ve hatta kızını ona vermek istiyor. Fakat ilişkileri bozuluyor. Şeyh Riza dayısı Xafur’a ve onun oğlu Reşid’e karşı Xaznedar’ın söylemiyle “en sert ve en açık hicivleri yazıyor”.(M. Xaznedar, age , sayfa 4) Şeyh Riza Koyî’de 6 ay kaldıktan sonra yeniden Kerkük’e dönüyor. Bir süre sonra Şeyh Riza Kerkük’ü terkediyor ve 1866 yılında İstanbul’a ikinci seferini yapıyor. Sayın Mehmet Bayrak “Ünlü Kürt Şairi Şeyh Rıza Talaban ve Türkçe Şiirleri“ adlı makalesinde Şeyh Riza’nın “Kerkük’de eğitim gördükten sonra, hac ziyaretini yaparak İstanbul’a gider” diyor. Fakat bu bilgi yanlıştır. Şeyh Riza ne birinci ve ne de ikinci İstanbul ziyareti sırasında hacı ziyaret ederek İstanbul’a gitmiyor. Daha sonra değineceğim gibi o İstanbul’dan haca gidiyor. Şeyh Riza Talabani 1866 yılında İstanbul’a gittikten sonra Osmanlı devletinin en üs kademelerinden görev yapan bir çok şahsiyetin yanı sıra Osmanlı aydınları ve o dönem İstanbul’da bulunan bir çok Kürd şahsiyeti ile tanışıyor ve onlarla dostluk kuruyor. Şeyh Riza’nın bu esnada yakın ilişki içinde olduğu şahsiyetlerden biri, Sultan Abdulaziz döneminde Sadr-i Azamlık görevini yapan ve aynı zamanda bir edebiyat dostu olan Yusuf Kamil Paşadır. Şeyh Riza Talabani, Yusuf Kamil Paşa’nın maddi durumları iyi olmayan şair ve yazarların konaklanması için kurduğu “Darulkamil”de bir süre kalıyor. Bu arada Baban Mîrliğinin yıkılmasında sonra İstanbul’da yaşıyan ve aynı zamanda Şeyh Riza Talabani’nin dostu olan Ahmed Paşa Baban ile iyi ilişkileri vardı. Ahmed Paşa Baban bir ara hastalığından dolayı Paris’te kalmıştı ve Osmanlı devletinin Yemen valiliğini yapmıştı. Yine 1921 yılında İstanbul’da basıma verdiği “ Encumani Edibani Kurd”ın yazarı Miralay Emin Fevzi ile çok sıkı ve sarsılmaz dostluğu vardı. Mısır’da hüküm süren Mehmed Ali Paşa’nın ailesinden İbrahim Paşa’nın oğlu Mustafa Fazıl Paşa yakın bağları vardı, onun çocuklarına Farsça dil dersleri veriyordu. Yine bu arada bir kaç defa vezir olan Sami Paşa’nın oğlu Suci Paşa ile bağları vardı. Ayrıca o dönem İstanbul’da yaşıyan Kürd şairlerinden Mehemed Mihri Kerkukî ve Xeyali Hewlêrî ile dostlukları vardı. Şeyh Riza’nın Türk şair ve yazarı Namık Kemal ve arkadaşı Ziya Paşa ile arkadaşlığı ve edebiyat ilişkileri vardı. Bazen de atıştıkları da olmuştu. Berberibaşızade Fuad bey’e göre “ Namık Kemal ile Newres arasındaki çelişki, Yusuf Kamil Paşa’nın konağında şair Kerküklü Şeyh Riza ile Namık Kemal’in bir mübahaselerinde Nevres’in Şeyh Riza’nın tarafını tutmasından ileri gelmiştir” (Namık Kemal’ın Hususi Mektupları -1- Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara-1967 sayfa 406)Şeyh Rıza Talabani Şiirleri
Bu şafak kim feleğin lekke-i damanıdır
Paymal etdiği mazlumların kanıdır
Ah-ı mazlum, nesim-i çemen-i mefhareti
Dehen-i zahm-i ciğer, gonca-i handanıdır
Üstüne konmuş esed, sırtına binmiş seretan
Ruz u şeb melabe-i âlem-i hayvanidir
Geç bu ikbal-i cihandan ne saadet umulur
Bu binadan ki sitem âzam-ı erkânıdır
Ger bu vahşiler ise nutfe-i âba-i felek
Medeniyet sıfat-ı ğul –i beyabanidir
Bir (bok)un göksüne cevherli nişanlar dikilir
Ki filan memleketin koca kumandanıdır
Bir ……surğani eder postnişini irşad
Sanki Veysal Karani’nin zübde-i akranıdır
Bül… kelb-i Haleb mahlası nâpâki iken
Şimdi (Şeyhuluzma) turre-i unvanıdır
Böyle mahsul-i zina hain-i mader behata
Rahnecu-yi nesebi Hazret-i Geylani’dir
II
Haberin var mı alınmış, ne alınmış? Rüşvet
Alınan şey ne imiş? Lira; kim almış? Hey’et
Hey’etin adı nedir? Daire- i Adliye
Anı icad edenin ruhuna yüzbin lânet
Kaç aded lira alınmış acaba? Yüz elli
Sikke-i halisa üstünde yazılmış duribet
Bilmedik kimler imiş rüşvet alanlar? Heyhat
Gidişinden bilinir hâin-i mülk-ü millet
Biri Müstantik efendi, biri Çingâne reis
Öbürün söyleyemem, söyle babana rahmet
Hazret-i daver-i ekrem Mutasarrıf Paşa
Eşeğin başını tut, Hamza’ya geldi nöbet
Otuzun Ragıb alıp, yuttu yirmisin Emin
Yüzünü, söylediğim zat-ı veliyyün-nimet
En büyük hisse bu aldı yine hoşnud değil
Hepsini almadığından çeker ah-ı hasret
Hisse vermek bana da lâzım iken hakk-ı sükut
Vermedi, ağzımı zannetti kapanmış zimmet
Çoğunun adı yazılmıştı bu kumpanyada
Almadı fasık-ı mahrum gibi hiçbir kısmet
Adı defterde, özü haib ü hasir biri ben
Bir de Musul’da olan Vali-i âli himmet
Söyle mafat-ı tedarikte bulunsun yoksa
Anı ibret ederim hicv ile amma ibret (1)
Acaba aldı kumandan dahi bir şey? Haşa!
Var mı dünyada kumandan gibi sahib- iffet (2)