Hemin Mukriyani Kimdir - Hayatı
İranlı kürt emekçilerinin şairi Hêmin Mukriyanî, bugün İran sınırları içinde yer alan Mahabad yakınlarında bulunan Laçîn köyünde 1920 yılında doğmuştur. 21 yaşında şiirlerini yayınlamaya başladı. ?Tarîk û Ronî? ve ?Nalleyî Cudayi? adlı kitaplarının ilk baskıları İran dışında yayınlandı. Bu iki kitaptaki şiirler Hêmin?in sürgünde yazdığı şiirlerdir. 1942 yılında Mahabad?ta yayınlanan ?Nîştiman? (?Vatan?) dergisinde şiirleri yayınlanmıştır. Yazar Mehmed Uzun?un Hêmin ile 1979 yılında yaptığı röportajda şunları söylemektedir Hêmin: ?Cigerxwîn?in günlük gazete ya da dergilere şiir yazar gibi bir tarzı var. Fakat ben şiirlerimi, ölümsüz olsun diye yazıyorum. Mem û Zîn eseri gibi, Kürtler var oldukça var olsun. Bundan dolayı ben sadece Kürtler için, Kürt emekçiler için yazdım. Şiir pazarı için yazmıyorum. Ben şiir olsun diye şiir yazıyorum. Eğer zorluk çekilirse, şairane şiirler ortaya çıkar. Çünkü ben Kürt dilini aşağılara çekmek istemiyorum?.Hemin 1986 yılında hayata gözlerini yummuştur.
Hemin Mukriyani Şiirleri
***
Saki nereye gidiyorsun nereye?
Senin de boynun eğik mi o zorbanın önünde?
Sen de onların oyunlarına mı kandın?
Gümüşle altın senin de mi gözünü yıkadı?
Sen de mi değişiyorsun sanatı mücevhere?
Ne zaman güzel ve mutlu kıldı insanı mücevher?
Başa beladır altın, vefasızdır zengin
Sadece sanat ölümsüz, sanâtkar mert ve ayakta
Diyorlar ki “elinin kiridir dünya malı”
Mal sahibi durmaz sözünde, güvenilmez
Güzelliğin kıymetini nerden bilecek mal sahibi!
Güzele tapan yalnız zevk ve duygunun piri
Hêmin
***
Hayır gitme, güzelim gitme, böyle gitme
Sen onların yalan mücevherlerine kanma
Güvenilmez o heves düşkünlerine
Yalan ve dolandan ibaret bildikleri
Hadi gel artık, hadi gel yakınlaş bana
Şarap ver bana şarap ver ki diyeyim sana:
Çok sarhoşum saki elimden tut
Yere düşmeden ben elimden tut
Sarhoş olduğumda alçak sesle ki
Okuyayım sana Mevlevî’nin o yüce şiirini:
Kulak ver ney nasıl anlatır
Ayrılıktan şikayet eder durur
Ondandır feryadım neye karışmıştır
Yasım neysiz yapamamıştır
Bırak beni dökeyim içimdekileri
Bırak beni akıtayım göz yaşlarım
Yasım insanlığın yasıdır
Özgürlüğün, eşitlik görevinin çağrısıdır
Beklemekteyim açsın goncası şiirin
Ki daha çok kucaklayayım ufkunu şiirin
Bir parça ettir yüreğim, sahte değil
İnleyişlerim için geçtir, erken değil
Uzaklığın derdi ayrılığın derdi öldürdü beni
Uyanıklığın, sabrın derdi öldürdü beni
Gece gündüz uzaktayım yarimden yurdumdan
Haram oldu bana uykular hayaller
Sevgilim olsa burda feryat etmem
Nasıl içmeyeyim şarabı Saki! Artık
Görmüyorum toprağımı vatanımı şehrimi
Görmüyorum akrabamı dostumu yârimi
Nereye dönsem yüzümü yabancı bana
Görmüyorum buluştuğumuz yerleri eski mekânları
Geceleri çekiyorum sabahlamaları uykusuzluğu
Gündüzleri tadıyorum yârdan uzak olmanın acısını
Hêmin Mükriyani
***
Nasıl inlemesin o çok hassas yüreğim!?
Nasıl her iki elimle dizimi dövmeyeyim!?
Nasıl inlemesin o hüzünlü yürek!?
Ses çıkarır bir taş değdiğinde diğerine
Ayrılığın derin acısını tatmışım
Her neden hoşlanmışsam uzaklaşmış benden
Nazlı yârdan ayırmışlar beni
Yüreğimdeki topraktan sürgün etmişler beni
Düşmüşüm esaretin kuyusuna Mem gibi
Zin’in dadısı nerde ki çağırayım!
Karatajdin nerede, Çeko ile Erfo neredeler
Ki yetişsinler imdadıma pençesi kanlı kaplanlar gibi
Kızıl Las idim korkusu düşmanın
Şimdi hedef oldum çirkinin oklarına
Öylesine yalnızım kan gölünde
Nerde Eyl, Hanzade ile Hazal neredeler!?
Çoktandır duymadı benim de inleyişlerimi
Şemzin’inki gibi, sevgili Şemi
Siyabend gibi çöllerde uçurumlarda
Ağacın dalları parçaladı ciğerimi benim de
Benim de yaram çoktan soğumuş
Peki nerede Hatice’m ki tutsun yasımı!
Aralık ayında kırk kişiyle kovuldum
İbrahim gibi o vatanda kovalandım
Nerede Perihan ki gidersin korkularımı
Nasıl yanıp ocaktaki köze dönmeyeyim!?
O yaylada ben çölde yaşarım
Kim demiş ben de Veli Divane gibi değilim
Hêmin Mükriyani
***
Saki böyle dön böyle dön!
Yüzünü bana dön, gitme zenginin yanına...
Demir at buraya gitme öteye
Doldur bana doldur bana şarabı kadehe
Mey helaldir virane olan başa
Avare, üstü başı dökük olan bana
Rüzgârda savrulmuş olan bana
Yüreği yara dolu olan bana
Yurdundan uzak sürgün olan bana
Gül bahçesinden mahrum olan bana
Yaprağı dökük, kanadı kırık, sesi kısık
Yaşamdan uzak, paysız bırakılmış, kovulmuş
Yaşlanmış, sefil ve derbede
Gözü kanlanmış, yüreğinde dert ve keder
İtilmiş, perişan ve kararsız
Köleymişcesine ezilmiş ve kimsesiz
Yükü ağır, derdi ağır, acılı
Güzelliğe tapan çapkın bir şair
Hêmin Mükriyani
***
O delikanlı ki henüz randevulara açıktır yolu
İlginçtir, çok ilginçtir ki bağımlısı olur meyin
O kimse ki kovalanmadıysa orda burda
O delikanlı ki öpücük alabiliyorsa kızlardan
O delikanlı ki düğünün en güzeliyle halay çekiyorsa
Buraya geldiğinde niçin kovulmasın meyhaneden?!
O kimse ki “eli memeleri okşuyorsa”
O kimse ki “yüreğinin arzusu oluyorsa”
O kimse ki sıkıyorsa kızların avucunu bazen
O kimse ki eli yarin sinesine uzanıyorsa
O kimse ki öpüyorsa yanağı dudağı
O kimse ki sürüklemiyorsa onu yazgı
O kimse ki emiyorsa sinenin terini
Küfürdür tek damlası şarabın sunarlarsa eğer ona
O kimse ki mutlu ve güzel yaşamışsa
Hiç çekmemişse evsizliği sokakta uyumayı
Biri beklediyse hep onu evde
Bir evin kapısı açıldıysa hep ona
Bir sevgili dinlediyse onun sırrını
Bir nazlı çekmişse onun nazını
O kimseye yer yoktur meyhanede
Niye yarasın bade şarap o kimseye?
Hêmin Mükriyani
Ayrılık Feryadı
Saki! Böyle dön böyle dön
Yüzünü dön bana kadehle dön
Benim gibi müşteri az meyhanede
Çoğu zaman kaygısızlar, neşe ve sefa içinde
Mey haramdır duyarsız olana gamsıza
Gamsızın sarhoşluğu neden yapışsın yakamıza?
Bu şarap acıdır kaygının dermanıdır
Haram olsun o kimseye ki derdi azdır
Bu şarap kırmızıdır dertsiz için değildir
Haram olsun o kimseye ki yüzü solgun değildir
Kimisi için mey hançer yarasıdır
Niçin tatsın da zorba yaralansın?
Kimisi için mey – ki derdine ilaçtır
Gamsızın biri içtiğinde zorbalıktır
Kimisi için mey: dağlanmışsa eğer yüreği
Niçin içmesin o tatların en yücesini?
O kimse ki kimsesiz değilse ama evi harap
Yılan zehirine döner onda bade ile şarap!
O kimse ki tatmadıysa yaşam derdini
O kimse ki görmediyse acıyı elemi
O kimse ki hedefi olmadıysa kaygı oklarının
Çökmediyse omuzları feleğin yükünü taşımaktan
O kimse ki hissetmediyse zorbalığı
Yaralanmadıysa zorbanın jiletiyle
O kimse ki görmediyse geldiğini düşmanın
Takılmadıysa kölelik halkası boynuna
O kimse ki henüz sefil perişan bir halde
Böylesine yemediyse zamanın sillesini
O kimse ki öğütmediyse onu zamanın değirmeni
O kimse ki “yükselmediyse göğe çığlığı”
O kimse ki çekmediyse sevdiklerinin hasretini
Görmediyse henüz düşmanlarının belasını
Biraz olsun bahtsızlık yapışmadıysa yakasına
Tüm kapılar kapanmadıysa suratına
O kimse ki içip sızıyorsa bir gölgede
Evini terk ediyorsa keyif için gece
Niçin gelip daraltsın meyhaneyi?!
Zevk ü sefa için mekan çok...
Hêmin Mükriyani
Şeref Siperi
Burada da o dağlar tepeler kayalar arasında
Burada da tüm o dertlerin acıların yanında
Burada da kanlı devrimin içinde
Burada da zafer ve yenilgide
Burada da ateş duman barut içinde
Düşmanın tankları topları karşısında
Burada da sonsuz öfkenin denizi içinde
Burada da intikamcı gençler arasında
Burada da kan ve köpük selinde
Burada da şeref siperinin ardında
Sevgilim aklımdan gitmez
Uykularımda uçurur beni
Gördüğüm hayalin her an…
Hêmin